Hayata gülmeye çalışırken izlediğim her aşk filmiyle göt oluyorum.

Pazartesi, Ağustos 15

KANDIRILDIK!!

  Sizde masalların saflığına inananlardan mısınız? Utanmayın,benimde cevabım evetti.Aslında hiçbiri göründüğü gibi değil.
                                    
  İlk örneğimiz Alice in alis wonderland. Yazarı Lewis Carrol. 19. yüzyılda yaşamış bir ingiliz matematikçisi.Ayrıca ingiliz istihbaratının kurucusu.Çoğaltmak gerekirse küçük kızlara ilgi duyan sapıkk. Çalıştığı üniversitenin dekanının ortanca kızı Alice e tutulmuş ve onu üniversitenin gölünde sandal gezilerine çıkararak hikayeler  anlatmaya başlamış. İşte Alice in Harikalar Diyarındaki masalı bu hikayelerden çıkmış.İşin sonu daha da korkunç. Alice yaşı ilerleyip genç kız olunca,bizim profesörün sapıklığının farkına varmış ve intihar etmiş.100 Temel Eser olup çocukların kandırıldığı kitabın tarihçesi buralara dayanıyormuş işte.
  Gulliver'in Gezileri yazarı Jonathan Swift. Bu eserde çocuklar için yazılmamıştır aslında.
                                                      
  Robinson Crusoe un yazarı da Osmanlı Casusudur.
                                                       
  Bir örnek daha Uyuyan Prenses i yüzyıllık uykusundan yakışıklı bir prens değil,evli bir adam üstelik de tecavüz ederek uyandırıyormuş.Prenses de bu ilişkiden hamile kalıyormuş.
                                               
  Konuyu derinlemesine araştırınca yalnızca bunlar değil Pamuk Prenses,Külkedisi,Çizmeli Kedi yani tanıdığımız masal kahramanlarının çoğu 17.yüzyılda Fransa'da halk arasında anlatılan yarı-pornografik öykülerden çıkıp gelmiş.Zamanla sansürlenerek günümüz koşullarına uydurulmuş.Biraz uzun olacak ama konuyu ele almışken yazayım.
                                                    
   Sırada Kırmızı Başlıklı kızımız var.''O da mı'' diyenleri duyabiliyorum.Size cevabım  'Ne Sandınız' Kırmızının insanın içindeki cinsel eğilim ve dürtüleri simgeelediğini artık çocuklar bile biliyor.Masalın ruhbilimsel çözümüne girişirseniz,anlıyorsunuz ki aslında Kırmızı Başlıklı Kız'ımız henüz ergenlik sorunlarıyla boğuşan bir ''yeni-yetme''dir.Annesi(yani kızın süper-egosu)Kırmızı Başlıklı Kız'ın içgüdülerini bastırmak için,onu yola çıkmadan sıkı sıkı tembihler.''Sağa sola bakıp,oyalanmamasını'söyler.Ama ''orman'',(yani bilinçaltının gizemli derinlikleri) birbirinden çekici günahlarla doludur.Meraklı küçük kızımız neşe içinde ormana dalınca,kurt(yani bilinçaltı) devreye girer.''Acelen ne küçük kız?Bak orman ne kadar güzel.Biraz dolaşmak istemez misin?''der.(Bütün erkekler lafa böyle girmezler mi?) İşte Freud'un ünlü 'haz ülkesi' devreye girer.Ergenlik dürtülerinin etkisi altındaki kızımız,kendini kurda kaptırır.Sonrası malum.. Kurt, anneannenin adresini alır.Onu yutar ve yaşlı kadının giysilerine bürünerek bizim kırmızı şapkalıyı yatağına alır.Neyse ki son anda avcı(işte baba yetişti) çıkagelir.Kızını kurtarır.(Bilinçaltının vahşi güdüleri yenik düşer.) Kurdun karnını yarar(eski zaman sezeryanı) , anneanneyi çıkarır,sonra da kurdun karnına taşlar doldurarakonu (yani kızın bilinçaltını)sonsuza kadar prangaya vurur.Böylece Kırmızı Başlıklı Kız'ımız da yoldan çıkmanın bedelini,kurtların nasıl kılık değiştirmiş canavarlar olduğunu öğrenmiş olur. Bir daha da asla ormandan(içinden) gelen sese kulak vermez. Bilmem bana hak vermeye başladınız mı? Bitmedi: Bir de şu ''alternatif final'i dinleyin: ''Avcı eve girip kurtla kızı yatakta bulunca baltasına davranır.Ancak kız,kurtla birlikte avcıya dönüp onu azarlar:' Sen ne hakla kadınlarla kurtların kendi aralarındaki bir sorunu baltayla çözmeye kalkıyorsun?Bizim bu sorunu bir erkek olmadan çözemeyeceğimizi mi sanıyorsun?'' Bu konuşmadan sonra anneanne ,kurdun karnından dışarı fırlar,baltayı kaptığı gibi avcının kellesini uçurur.Sonra da kurt,anneanne ve Kırmızı Başlıklı Kız , kafa kafaya verip ormanda karşılıklı  saygıya dayalı yeni bir yaşam kurarlar.
  Şimdi siz söyleyin çocuklara ne anlatalım ?

Cumartesi, Haziran 18

Çilekli bir mim.Hem de kremalı.

Merhabalar.. Öncelikle daha önce böyle soru cevap mim yapmadığımı belirtmek isterim. Ve genelde garip ve saçma bi insan olduğum için bu yazılarıma da yansıyor.Bu nedenle bu yazımın da düzgün olmayacağını şimdiden belirteyim dostlarım.. Bu mimin konusu çilekle alakalı bi şey. Ve beni mimleyen kişi isee mementotototo.
Bunlar sorular;

1- Şehir dışında bir yürüyüşte nefis çileklerle dolu bir tarlaya geldiniz. Mideniz guruldamaya başladı ve etrafta kimsecikler yok. Siz ve bedeva öğle yemeği arasında sadece bir çit var. Çitin yüksekliği ne kadar?
  

Sanırım çitin yüksekliği 2,5 metre.Çünkü bu çilekler çok emek verilerek üretilmiş çileklere benziyor. Yani benim herhangi bi yerlere(dağ,kapı,ağaç,düz duvar vs.) tırmanma arzumla hiç bi alakası yok.


 2- Bahçeye girdiniz ve çilekleri yemeye başladınız. Kaç tane çilek yediniz?

 Valla 2,5 metre tırmanınca epey bi yemiş olmam gerekiyor fakat biliyorsunuz malum tatil öncesindeyiz.Çilek de kalorili bir meyve. 5-6 tane yedim. Vereceğim kiloları düşününce 7.çileği ne kadar uğraşsamda yiyemedim

3- Birden çileklerini çalmakta olduğunuz çiftçi ortaya çıktı ve size bağırmaya başladı. Kendinizi savunmak için neler derdiniz?

"Öncelikleee  o sesinizii bir indiriniz. Sakin olalım. Ben çileklerinizi falan çalmıyorum. Ödünçalıyordum sadece. Ve dikkat ettiyseniz az önce kelime oyunu yaptım ortam yumuşasın diye. Birde çilekleriniz çok güzel.Sanki dalından kremayla beraber büyüyor.Çok başarılısınız gerçekten"  falan filan ve daha da saçmalardım. Yani kötü bir şey yaparken yakalanırsanız melek gibi olmanız lazım. Yalakalık yapmak işe yarayabilir.

4- Tüm olan biteni bir kenara bırakıp söyleyin, çileklerin tadı nasıldı? Ve çilek çalma maceranız sona erdikten sonra kendinizi nasıl hissettiniz?

 Valla ilk yediğim 5 çileğin tadı çok güzeldi.Ama o son yediğim çilek.. Sanki çok güzel bir rüya görürken okul alarmı çalması gibi bir şeydi. Ağzımda tadı kalacak olan o son çilek.. Sanki çileği değilde direk küf yiyormuşsunuz gibiydi.İğrençti.Tabi izinsiz yedim diye bir şey olmasını bekliyordum ama bu biraz ağır oldu.Ve tabi bu macera sona erince de doktora gittim.Çünkü çilek yüzünden karnım ağrıdı. Ve doktor bana çilekten hastalık kaptığımı söyledi. " Çilekçalarsaniuz böyleolursunilirus" gibi bi hastalıkmış. Bir de el bileğimin röntgen filmini istedi.Çok saçmaydı.

Bakın yazının başında demiştim size yazımın düzgün olmayacağını. Olmadan bilmişim resmen. Boşuna üniversite sınavına hazırlanıyorum valla.Gidiyim bir falcı dükkanı falan açıyım.



Perşembe, Mayıs 19

Rüyamdaki o çocuk...

      
    Dün gece gördüğüm rüya,başka birinin hayatını yaşamak gibiydi..


"Sayfaları yırtılmış takvim 14 Ocak 2001'i gösteriyordu.Koridordan gelen sesler duydum.Babam kapıdan çıkıyordu.Ama iş kıyafetleri üzerinde değildi.Tatil miydi ki?
...
Hayır,hayır! Bugün Cuma günüydü.Ama olmamalıydı.Daha dün Cuma değil miydi? Daha geçen Cuma'yı unutamamışken , yeni bir Cuma yaşayamazdım.
Yine midem ağrımaya başlıyordu.Çok korkuyordum.Yelkovan 12'yi her geçtiğinde ,akrep daha da ilerliyordu. Ve kendimi kontrol etmekte zorlanıyordum.Küçük bedenime bu kadar korku fazlaydı.Uyumalıydım.Ama ya uyandığımda her şey olup biterse,ya engelleyemezsem? Ama en fazla ne olabilirdi ki?

 Uyudum.
...
Uyandığımda saat 8 olmuştu.Televizyona baktım.Kapalıydı.Ev çok sessizdi.
Fırtına öncesi bir sessizlik gibi. Bozuk banyo vanasından damlayan suyu buradan duyabiliyordum.

Şıp...Şıp..Şıp...

        Bir süre sonra kapı çaldı.Kapıyı açmak için kalktım.Kapıya doğru attığım her adım fırtınanın geliş hızını arttırıyordu sanki.Ve ben kapıyı açmak istemiyordum.Ama kişi,kapıyı ısrarla çalmaya devam ediyordu.Açtığımda kimin geldiğini görmemi sağlayacak lamba yanmıyordu.Ama orda duranı fark edebiliyordum.

    O,benim babamdı...  
Ve yine içmişti.Her Cuma yaptığı gibi...

Babam içeri girdi.Paltosunu çıkarıp , sol taraftaki askılığa astı.Salona geçti.Etrafına bakındı.Her zaman ki gibi yeşil koltuğuna oturdu.Beni çağırdı.Karşısındaki koltuğa oturmamı söyledi.Dediğini yaptım.Gözlerinin içine baktım.Hiçbir şey düşünmüyor gibi görünüyordu.Belki de çok şey vardı aklında.

   Nasıl olduğumu sordu.Yalan söyledim.Babamı seviyordum ama ondan korkuyordum.Daha sonra aynı şekilde annemi çağırdı.Aralarında geçen konuşmalar bana adeta fırtınanın içinde olduğumu hissettiriyordu.

        Bir süre sonra anneme bağırdı.Annem de bağırdı.Sonra ben bağırdım.O kadar korkuyordum ki ne yapacağımı bilemiyordum.Bi anda geçen hafta annemin gözünü sıyırıp geçen cam parçası aklıma geldi ve etraftaki cam eşyaları koridorun sonuna götürdüm. Sesleri o kadar yükselmişti ki birbirlerini boğmalarını bekliyordum.Annem oturduğu yerden bir hışımda kalktı.Siniri çıkardığı seslerden anlaşılıyordu.Ama O beklediğim şeyi yapmadı.

Odasına gitti,bir süre sonra kapının kilit sesi duyuldu. Şu anda aklı yerinde olmayan babamsa,büyük koltuğa yatıp,derin düşünceleriyle beraber uykuya daldı.
Bense babamın bana otur dediği yerde oturuyordum hala.Günün ilk ışıklarını görene kadar orada bekledim.


5 metre ötemdeki aynaya baktığımda şaşırmıştım...
        O  çocuk bendim..
 






  
  görsel : http://jbesgrrl.deviantart.com/art/Flower-Child-II-51679914




Pazar, Nisan 10

HAYAT

Uluslarası araştırma grubuna katılan adam,bütün gece rapor yazmıştı.Her sabah olduğu gibi yine yalnız uyandı.İçinde garip bir his vardı.Dışarıda yağmur yağıyordu.Perdeyi açtı.Sonbaharın gelişini hüzünle izledi.Ne olmuştu bu sabah?Ne değişmişti dünden bugüne?Hemen hemen her konuda basiretli olurdu.Ama şimdi dökemiyordu içindekileri.Ne yemek yemek,ne çiçekleri sulamak, ne de köpeği .. Hiçbiri umrunda değildi.Hiçbir zaman dağılmayı göze alamazdı.Onun hayat felsefesinde tebessüm zor değildi.Gülümseyerek kalktı ve bir şeyler yemeye çalıştı.En sevdiği giysilerini giydi.Bugün çiçeklerini daha bir ilgiyle suladı.Konuştu onlarla.Şimdi yapacak tek işi kalmıştı.O da sevdiği kadını aramak.Hiç düşünmeden,tereddüt bile etmeden bastı numaralara.Sanki o yapmıyor,başkası yaptırıyor gibiydi.Sanki içindeki tek sıkıntı buydu.Telefonu kadının abisi açtı.Bir terslik olduğunu hissetti,hal hatır sormadan kadını sordu.Karşı taraftaki ses kadının bir saat önce trafik kazası geçirdiğini,şimdi hastanede olduğunu söyledi.Adam telefonu kapatır kapatmaz arabasına koştu.Çok hızlı gidiyordu.Elleri titriyor sanki ne yaptığını bilmiyordu.Daha çok yolu vardı ve kırmızı ışığa bakmadan gaza bastı.Karşı yoldan süratli gelen bir arabayla çarpıştı.Hastaneye kaldırıldığında ölmüştü.Adam kaza anında,hastanedeki sevdiği tek kadında hayatını kaybetmişti.Sizce bu bir tesadüf mü ? Gerçek hayatta yanında olmadan sevdiği kadınla şimdi hastane morgunda yatıyordu.İşte adamın içindeki sıkıntı çıkmıştı.

Perşembe, Şubat 3

Hoşgeldin Bebek.

 Bu dünyaya haberin olmadan geldin evet,belki bilerek yaptılar seni,belki istemiyerek.Şimdi ne yapacağını bilmiyorsun.Bir şekilde büyürsün bebek,asıl sorun neler yaşayacaksın?
 Mutluluk,Hüzün,Aşk,Öfke,Sevinç,HUZUR#
Hepsini yaşayacaksın merak etme.İstesende istemesende önüne geçemeyeceğin duygular yaşayacaksın.Adını koyamadığın duygular yaşayacaksın.Hem elinde olmadan,hem de bile bile ... Vazgeçemeyeceksin.Bağımlı olucaksın.Paylaşma bilmeyen kıskanç biri olacaksın ama utanma duygun kaybolmayacak.
 Ve sen bebek! Adını koyamadığın duyguların götüne koymazsan,hayat sana koyar. Bence sen büyüme bebek.Hep bebek kal.Hep masum ol.

Çarşamba, Aralık 29

Hayır.Bencil değildim...

Ve gün sona erdiğinde,uyuklamak için yatağına gitti.Haliyle ben de...
Tam uyudu dedim,gitmek için hazırlandım.Ani bir nefesle uyandı,kalktı.Sendeleyerek banyoya gitti.Binbir güçlükle tüpten çıkarmayı başardığı macunu,diş fırçasına sürdü.Fırçayla işi bitince,kıyafetlerini bile değiştirmeden yatağına yattı.Gözlerini kapattı ve uykuya daldı.Bunu hissettiğimde benim için gitme vakti gelmişti.Onu sabaha kadar terkedecektim.Ama her zaman olduğu gibi yine geri dönecektim.Sözüm sözdür.Sadece şu anda gitmeliydim.


Çünkü; ben sadece onun ruhu değildim.Diğer dünyadaki,diğer bedeniminde ruhuydum ben.

Bedeninden çıktığımda,kısa bir süreliğine karşıdaki sandalyeye oturup onu izledim.Sadece bir yaşamlığına sahip olduğum o bedeni izledim.Ne kadar güzel de olsa bensiz bir hiçti işte.Bensiz güne uyanamayacak soğuk bir beden...

Bütün bunları düşünürken kulaklarımda tatlı bir ses ve boynumda bir sıcaklık hissettim.Gitmem gerekiyordu.Diğer bedenim beni çağırıyordu.
Bedene yerleştiğimde dışardan gelen ses; "Sevgilim" dedi. Sesin beni izlediğini hissettim.Beden  uyanmak için hazırdı.Fakat bekledim.Beni izlemesi için sese izin verdim.Ses,bedeni öptüğünde artık uyanması için izin vermem gerekliydi.

Uyandı.Beden yardımımla yer ve zamanı kavradı ve günün ilk anlarını yaşamaya başladı.Ama bu seferliğine olayları ben yönetmeyecektim.O, bu günü yalnız yaşayacaktı.Ben ise zamanda kaybolmak istiyordum.Çünkü çok zor geliyordu.İki ayrı yaşamı devam ettirmek...

Ölmek istiyordum.Ama ölemezdim ki...
Bir bedenimde aşkı ve sıcaklığı yaşamak,diğerinde ise gözyaşı ve mutsuzluğu yaşamak... Zordu.İki bedeninde bağlı olduğu ben iken,ikisininde farklı yaşamlar sürmesi çok saçmaydı.Birazda haksızlıktı.İkisinden birini bırakmalıydım..!

"Aşk ve sıcaklık mı?" yoksa "Gözyaşı ve üzüntü mü?"

Hangisi daha cazipti..? Ben sonunu bilemeden seçmiştim ki zaten ..
Aşk ve sıcaklık.. Hayır! Bencil değildim.Sadece yorgundum.

Diğer bedenim sabaha uyanamayacağını bilmeden mışıl mışıl uyuyordu.Üzgünüm...Onun adına ve kendi adıma.Sözümü tutamayacaktım.Ama zorundaydım bunu yapmaya.

 Etkilenmemem gerekmesine rağmen hayat beni bile yormuştu.




Hikayeyi Hazelin verdiği mim için yazdım.Konusu bi blogger için hikaye yazmak. 
Hikayemi yazdığı yazılarla özdeşleştirdiğim karakter " memento mori..# " Açıkçası neden ben de bilmiyorum ama öyle özdeşleşti bi kere..Yapcek bi şey yok.Saygılar efenim..